“`html
Onur Erem
BBC Türkçe
Suriye’de Heyet Tahrir eş Şam’ın (HTŞ) iktidarı devralmasının, Doğu Akdeniz bölgesindeki güç dengelerini önemli ölçüde değiştirebileceği değerlendiriliyor.
Bölgede, Kıbrıs’ın kuzeyindeki Türk yönetimi haricinde başka bir müttefiği bulunmayan Türkiye’nin, bu yeni durumdan yararlanabileceği yorumları öne çıkıyor.
Beşar Esad’ın ülkeden ayrılmasının ardından Şam’a giden ilk dışişleri bakanı, Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Hakan Fidan oldu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, gelecekteki ziyaretlerin artacağını belirterek, “Suriye’nin kardeşi olarak bu yeni süreci en iyi analiz eden ülke konumundayız” ifadelerini kullandı.
Peki, bu gelişmenin, Libya’dan Ege Denizi’ne kadar uzanan deniz sınırı anlaşmazlıklarıyla dolu Doğu Akdeniz’de nasıl bir etki yaratacağını söylemek mümkün mü?
BBC Türkçe ile görüşen uzmanlar, hem Suriye’deki değişimler hem de ABD’de Donald Trump’ın yeni dönemi ile Türkiye’nin birçok fırsatla karşılaşabileceğini belirtiyorlar.
Ancak, yeni yönetimle Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarını belirleyecek bir anlaşmanın, Türk medyasında sıkça gündeme gelen Mavi Vatan haritasına göre yapılmasının oldukça güç olduğu düşünülüyor.
‘Türkiye’nin artan etkisi’
Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Mitat Çelikpala, Suriye’de iktidarı devralan grubun Türkiye’ye yakın durma sinyalleri verdiğini ifade ediyor.
Bu durumun çok yeni ve hızlı geliştiğini vurgulayan Çelikpala, “Suriye’de istikrar sağlanamazsa, bölgesel ve küresel aktörlere yeniden ihtiyaç olacaktır” diyerek, yeni gruplaşmaların ortaya çıkabileceğini add ediyor.
Brenda Shaffer, Atlantic Council’dan, Suriye’deki yeni durumun Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini köklü şekilde değiştirdiğini ve Türkiye’nin bu bağlamda yükselen gücünün bir göstergesi olduğunu aktarıyor.
Türkiye-Suriye deniz yetki alanı anlaşması ihtimali
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdülkadir Uraloğlu, 24 Aralık’ta yaptığı açıklamada, “Gelecek dönemde” bir deniz yetki anlaşmasının “muhtemelen” gerçekleştirileceğini belirtti.
Uraloğlu, “Doğu Akdeniz’deki menfaatlerimizin korunması açısından bir adım atılmasının kesinlikle gerekli olduğunu” dile getirdi.
Bakan, Suriye’nin bir dizi acil ihtiyacı bulunduğunu ve deniz yetki anlaşmasının şu anda en acil konu olmadığını ekledi.
Bakanın o anlaşmanın detaylarına dair bilgi vermemesi dikkat çekiyor. Bununla birlikte, Mavi Vatan doktrininin oluşturucularından emekli Tümamiral Cihat Yaycı’nın başkan olduğu Türk Denizcilik ve Global Stratejiler Merkezi, bu konuda bir harita paylaştı.
Bu harita, Suriye ve Türkiye ana karaları arasındaki bağın Karpaz Burnu tarafından kesilmemesi gerektiği görüşüne dayanıyor ve Kıbrıs ile Suriye arasındaki denizin bir kısmının Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde bulunduğunu belirtiyor.
Önerinin gerçekçiliği
Diğer ülkelerin de hak iddialarını göz önüne alındığında, böyle bir anlaşmanın gerçekleştirilmesi mümkün mü?
Uluslararası deniz hukuku uzmanı ve Hollanda Deniz Hukuku Enstitüsü Direktörü Prof. Alex Oude Elferink, Türkiye’nin Suriye ile Kıbrıs arasında kalan denizde hak iddiasının mantıksız olduğunu savunuyor.
Prof. Elferink, deniz sınırlarının belirlenmesinde bazı adalara daha düşük ağırlık verilmesinin bir olasılık olduğunu, ancak büyük bir ada olan Kıbrıs için bunun geçerli olmadığını belirtiyor:
“Türkiye’nin güçlü argümanının olduğu tek yer, Meis (Kızılhisar/Kastellorizo) Adası. O ada, 12 millik karasularıyla sınırlı Türk deniz yetki alanının kapsamındadır.”
“Ancak Kıbrıs, Rodos veya Girit için bu durum söz konusu değildir.” diyor.
Elferink, iki devlet arasında yapılan anlaşmaların zorunlu olarak üçüncü devletler tarafından tanınmasının gerekmediğini de vurguluyor:
“Bir üçüncü ülkenin o bölge üzerindeki hak iddiası varsa, anlaşma yapan iki ülkenin o ülkeyle de bir mutabakata varması gerekir.”
Bu duruma örnek olarak, 1960’larda Belçika ve Hollanda’nın Almanya ile yapılan bir anlaşmanın Uluslararası Adalet Divanı tarafından bağlayıcı olmadığının kabul edilmesi gösteriliyor.
‘Karmaşık bir senaryo’
Prof. Çelikpala, bu haritanın “karmaşık bir senaryo” olduğunu belirtiyor.
Suriye’deki devrim sonrası Esad yönetimiyle ilişkilere sahip ülkelerin, bu tür anlaşmalara açık olmadığını ancak bu durumun değişebileceğini düşünüyor.
Çelikpala, “Bunlar, Türkiye için öncelikli senaryolar. Libya örneğinde bir anlaşma yapıldı ancak bölgede diğer aktörler bu durumu kabul etmedi” yorumunu yapıyor.
Suriye ve Türkiye arasında muhtemel bir anlaşma için hazırlanan harita hakkında, “Bu sadece Türkiye’deki belirli bir kesimin kabul ettiği bir çerçevedir. Ancak Ankara’daki Dışişleri Bakanlığı’nın görüşlerini henüz bilmiyoruz” ifadelerine yer veriyor.
Eğer durum bir zorlamaya dönüşürse, Avrupa Birliği’nin de bu meseleye dahil olacağını söylerken, Kıbrıs meselesi göz önüne alındığında, “Bu tür bir anlaşmanın çok kısa sürede olmayacağını ve bölgesel dengelere etki etmeyeceğini iddia ediyorum” şeklinde ekliyor.
Güney Akdeniz ve Orta Doğu üzerine uzmanlık sahibi olan Atlantic Council’dan Brenda Shaffer ise acele etmenin şu an için doğru bir yaklaşım olmayacağını vurguluyor:
“Bu tür bir girişimde bulunurlarsa, Kıbrıs ve Yunanistan’ın müdahil olması söz konusu olabileceği gibi, bu durum ABD Kongresi’nde Türkiye’ye yönelik olumsuz bir karara da yol açabilir.” diyor.
Shaffer, ayrıca ABD’de Ocak ayının sonlarında göreve başlayacak olan Donald Trump’ın, Türkiye’ye yönelik daha olumlu bir tutum sergileyeceğini hatırlatıyor.
Yeni boru hatları inşa edilebilir mi?
Mısır, Gazze, İsrail ve Lübnan açıklarında keşfedilen doğal gaz yatakları, bölgedeki ülkeler için önemli fırsatlar sunuyor; fakat mevcut gergin ilişkiler ve rekabetçi deniz yetki alanları nedeniyle bu gazı Avrupa veya Türkiye’ye ulaştıracak bir boru hattı kurulamadı. Türkiye ile iş birliğine girebilecek bir Suriye, bu tür bir boru hattının Türkiye’ye kadar ulaşımını sağlayabilir mi?
Brenda Shaffer, birkaç yıl önce İsrail gazının Mısır üzerinden Suriye, Türkiye ve Avrupa’ya taşınmasının önerildiğini ve Suriye’deki değişikliklerle birlikte bu senaryonun yeniden gündeme geleceğini öngörüyor.
Çelikpala ise, bunun için çok erken olduğu ve mevcut Gazze savaşının sürmesi nedeniyle İsrail’in bu denklemin bir parçası olamayacağı görüşünde.
Şu anda, İsrail ve Mısır’ın sıvılaştırılmış doğal gazı (LNG) iletmek için sistemler kurduğunu hatırlatan Çelikpala, “Bu tür bir boru hattına, özellikle istikrarsız bir ortamda yatırımcı bulmanın oldukça zor olduğunu” ifade ediyor ve bu durumun, Suriye açıklarında da yeni gaz rezervleri bulunmadıkça gerçekleşmeyeceğini belirtiyor.
Devletler nasıl anlaşabilir?
Doğu Akdeniz’de pek çok devletin çakışan hak iddialarının bir biçimde müzakerelerle çözüme kavuşturulması mümkün olabilir mi?
Prof. Elferink, bölgedeki karmaşık durumun çözümü için siyasi iradenin şart olduğunu söylüyor.
Devletlerin radikal şekilde müzakerelere başlamasının, süreci daha da zorlaştırdığını belirtiyor ve Güney Çin Denizi örneğini veriyor:
“Çin’in aşırı hak iddialarıyla diğer devletlerin müzakere çabası, kayıplara yol açmakta.” diyor.
Devletlerin anlaşmazlıklarını uluslararası mahkemelerde çözmesi de bir seçenek, ancak bu, iki tarafın da bunu istemesi gerektiği anlamına geliyor:
“Mevcut uluslararası hukuk açısından Ege Denizi büyük ölçüde Yunanistan’ın sularında kalıyor. ‘Bu adil mi?’ sorusunu sorabilirsiniz, ancak yasalar böyle.” diyor.
İki ülkenin uluslararası mahkemelere gitmesi, ya da BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne bağlı bir mahkemeye başvurması söz konusu olabilir; ancak Türkiye’nin bu sözleşmeye taraf olmaması nedeniyle özel bir anlaşma ile gitmek gerekebilir.
Bunlar, şu an için farazi durumlar. Zira Türkiye’nin yakın zamanda böyle bir adım atacağı düşünülmüyor.
Prof. Elferink, daha önceki tahminlerinin uluslararası mahkeme kararlarıyla büyük ölçüde uyuştuğunu hatırlatırken, “Eğer uluslararası bir uzlaşmazlık çözümü sağlanırsa, Türkiye’nin muhtemelen Mısır ile deniz sınırı olacaktır. Ancak bu, Mavi Vatan haritasında gösterilen alanlardan çok daha kısıtlı olacaktır.” ifadelerinde bulunuyor.
Brenda Shaffer, Doğu Akdeniz’deki deniz sınırlarının çözümlenmesinin deniz hukukuna değil, siyasi iradeye bağlı olduğuna vurgu yaparak, bölgedeki anlaşmazlıkları adım adım ilerleyerek çözmek gerektiğini dile getiriyor: “Başkan Trump’ın göreve başlaması sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan ile hızlı bir görüşme yapabileceğini düşünüyorum.” derken, “Şu an ABD’nin Akdeniz ve Orta Doğu’da pozitif liderlik sergilemesi için tarihi bir fırsat var.” diyor.
“`